Akdeniz'in tam ortasındaki yer.
Yazımıza başlamadan önce sizlere kısaca Hop On Hop Off hakkında bilgi verelim.
Hop On Hop Off sistemi bir şehirdeki en gözde turistik yerleri görmenin rahat ve sorunsuz yoludur. Hop On Hop Off otobüsleri genellikle iki katlı ve üzeri açık otobüslerdir. Şehrin başlıca turistik yerlerini içeren bir rotayı takip ederek ring turu atarlar. Belirli bir dakika aralığında peş peşe bir çok otobüs hareket halindedir. Rotada bulunan duraklardan herhangi birinden otobüse binip, ziyaret etmek istediğiniz yerde otobüsten inip, ilgili yeri ziyaret ettikten sonra durağa çıkıp sıradaki otobüse binerek aynı rota üzerinde tura devam edebilirsiniz. Bunun için ise 1 gün geçerli olan bir bilet kullanılır.
Bizim amacımız gittiğimiz ülkelerdeki şehirleri adım adım, durak durak gezerek programımızda ve sitemizde sizlere ulaştırmak. Umarız bunda başarılı oluruz ve bundan sonra birçok ülkeye giderek sizlere bu ülkeleri tanıtırız.
İlk durağımız Akdeniz'in tam ortasındaki yer Malta.
MALTA | 1. Kısım | Valletta Turu
Malta ya da resmi adıyla Malta Cumhuriyeti, Güney Avrupa'da Orta Akdeniz'de yer alan Sicilya'nın güneyindeki bir adalar devletidir. Malta 3 ana adadan oluşmaktadır. Bunlar Malta, Gozo ve Comino'dur. Adaların en büyüğü olan Malta 237, Gozo 68 ve Comino 2 kilometre kare yüz ölçümüne sahiptir. Mukayese edebilmeniz için ülkemize yakın olan Rodos adasının yüz ölçümünün 1.401 kilometrekare olduğunu belirtelim. Birinci neolitik dönemden bile izler taşıyan bu küçük ülke, milattan önce Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar ve sonrasında Arapların hakimiyetine girmiş, 1530 yılında adaya gelen St. John Şövalyeleri sayesinde, bambaşka bir şekle bürünmüştür. Kısa bir süre Fransız kontrolüne girmiş olsa da İngiltere'nin 150 yıllık hakimiyeti, ülkenin günümüz yaşantısına şekil vermiştir. 1964 yılından beri bağımsız bir ülke olan Malta'nın nüfusu 493.000'dir ve başkenti Valletta'dır.
Valletta'nın yüz ölçümü 1 kilometre kareden biraz az. Ancak ülkenin en önemli kurum ve tarihi eserleri bu alanda toplanmış denilebilir. Coğrafi olarak ilginç bir yarım ada. Bir tarafında Sliema ve Gzira şehirleri, diğer tarafında ise Three Cities olarak adlandırılan, Birgu, Senglea ve Cospicua şehirleri var.
Bu arada şehir dediğimize bakmayın. Ülkemizde mahalleye denk gelecek büyüklükteki şehirleri yürüyerek geçmek oldukça ilginç bir deneyim. Şehrin girişinde bizi Triton Çeşmesi karşılıyor. Bu güzel çeşmeye sırtınızı verip biraz ilerlediğinizde Valletta Şehir Kapısı'ndan adımınızı atıp İstanbul'daki İstiklal Caddesi'nin biraz küçük bir benzeri olan Republic yani Cumhuriyet Caddesi'ne giriyorsunuz. Ülkedeki hemen hemen bütün önemli kurumlar bu bölgede bulunuyor. Girişte yeni Parlemento Binası ve Kraliyet Opera Sahnesi yer alıyor.
Yaklaşık 8.000 nüfusu olan şehrin adı Osmanlı'nın saldırı girişimini durduran ve Malta Şövalyeleri Tarikatı'nın büyük üstadı olan Jean de Vallette'den geliyor.
Şehrin tarihi bölgelerindeki birçok yapı 1980 yılında UNESCO tarafından dünya mirası olarak ilan edilmiş. Bunlardan biri de günümüzde başbakanlık binası olarak kullanılan Castille Sarayı.
Hemen yakınlarında bulunan Upper Barraka Gardens ise keyifli manzarası ile kendisini ziyarete gelen turistlere güzel anlar yaşatıyor. Bahçe 1560'lı yıllarda inşa edilmiş ve kemerler 1661 yılında İtalyan şövalye Fra Flaminio Balbiano tarafından yaptırılmış. Önceden üstü kapalı olan kemerlerin üzeri daha sonra açtırılmış. Şövalyelerin dinlenme alanı olarak kullanılan bahçeler 1800 yılında Fransız işgalinin sona ermesinin ardından, halkın kullanımına açılmış. Bahçe tam karşıda bulunan Three Cities yani Birgu, Senglea ve Cospicua şehirlerini net bir şekilde görmekte. Ayrıca deniz seviyesine inen bir asansör de bulunmakta. Bahçenin alt katında selamlama bataryası bulunuyor. Bu batarya Büyük Osmanlı Kuşatması'na karşı 16. yüzyılda St. Peter ve Paul tabyası olarak inşa ettirilmiş ve uzun yıllar kara savunmasının bir parçası olarak kullanılmış. Bataryalar artık her gün 12:00 ve 16:00'da sembolik olarak ateşleniyor. Upper Baraka Gardens'ın gün batımı manzarası ise görülmeye değer.
Avrupa Birliği üyesi olan ve para birimi olarak Euro kullanılan Malta'nın resmin dilleri İngilizce ve Maltaca. Maltaca sanki biraz İtalyanca ve Arapça karışımı bir dil gibi geldi bize. Bu nedenle kulağa çok tanıdık geliyor. Ülkenin mimarisi de St. John Şövalyeleri'nin uzun yıllar bulunduğu bölgeler ve kontrolü altında kaldığı uygarlıklar nedeniyle Arap, Kuzey Afrika ve İtalyan mimarisinin bir karışımı. İngiliz esintileri ise ara ara karşımıza çıkıyor. Malta'nın en ilginç özelliklerinden biri de ülkedeki kilise sayısı. Yılın her bir günü için bir kilise inşa edilmiş. Ülkede 365 adet kilise ve katedral bulunuyor. Bunların Valletta'da bulunan en önemlilerinden 3 tanesini ziyaret ettik.
St. Paul katedrali, Cumhuriyet Caddesi'nde bulunan St. George Meydanı'nın solundaki bölgede bulunuyor. Bu katedral Valletta siluetindeki kulenin sahibi. Neo klasik tarzda inşa edilmiş olan bir Anglikan kilisesi olup mimari yapısı diğer kiliselerden farklıdır. 60 metre yükseklikte bir kulesi olan katedral adaya ziyarete gelip hiç Anglikan kilisesi olmadığını gören kraliçe Adeleide tarafından 1839-1844 yılları arasında yaptırılmış. Katedral 2. Dünya Savaşı'nda zarar görüp onarılmış ayrıca 2005 yılında da restore edilmiş.
St. Paul Katedrali'nin arkasında bulunan ve Valletta siluetindeki kubbenin sahibi olan Our Lady of Mount Carmel Bazilikası 1570'li yıllarda inşa edilip 1852'de yeniden tasarlanmış ancak 2. Dünya Savaşında gördüğü zarar nedeniyle 1958-1981 yıllarında onarılmıştır. 42 metrelik kubbeye sahip olan bazilika Malta'daki en büyük Katolik kiliselerinden biridir.
Malta’daki 365 kilise ve katedralin içindeki en büyük ve en önemli olan St. John Katedrali. Bu katedral St. John Şövalyeleri'nin Malta’ya yerleşmesinden sonra yapılan en büyük katedrallerden biri. St. John Şövalyeleri'nin içindeki birçok farklı milletten oluşan yapının temsili için farklı şapeller yaptırılmış. Ayrıca katedralin içinde Caravaggio’nun tablolarının bulunduğu bir bölüm de bulunuyor. Katedral hakkında detaylı bilgi vermeden önce St. John Şövalyeleri hakkında biraz bilgi vermekte fayda var.
Hospitalier Şövalyeleri ya da St. John Şövalyeleri 1070 yılında kurulmuş bir şövalye tarikatıdır. Sonradan isimleri Rodos Şövalyeleri çok sonralarıysa Malta Şövalyeleri olarak anılmıştır. Tarihin bazı dönemlerinde bağımsız bir devlet olarak güçlü bir ordu ve donanmaya sahip olmuş Avrupa, İslam ve Osmanlı tarihinde büyük izler bırakmıştır. Tarikat Kudüs'teki St. John Kilisesi yakınında hasta hacıların tedavisi amacıyla faaliyet gösteren hastanenin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Haçlıların Kudüs'ü fethetmesinden sonra hastanenin faaliyetleri yoğunlaşmış, Müslümanlara karşı savaşta da etkin olan zengin ve güçlü bir kurum durumuna gelmişti. Selahaddin Eyyubi orduları tarafından büyük bir yenilgiye uğramalarına rağmen etkinlikleri devam etmiş, 1291'de Akka'nın düşüşü ve Haçlı prensliklerinin ortadan kalkması üzerine mezhep üyeleri bir gün yeniden fethetmek umuduyla Filistin'e yakın olabilmek için Kıbrıs'a çekilip, hacılara ve hastalara yönelik çalışmalarını burada sürdürmeye karar vermişlerdir. 1309'da Rodos'u ele geçirip adayı bağımsız devlet gibi yönetmişler ve Doğu Akdeniz'de güçlü bir donanmaya sahip olmuşlardır. 1522'de Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlılar Rodos'u fethetmiş ve şövalyelerin adayı terk etmelerine izin vermiştir. Bu dönemde topraksız kalan tarikat V. Karl'ın Malta adasını tarikata bağışlamasıyla kendilerine yerleşecekleri bir yer bulmuştur. Şövalyeler Osmanlı saldırılarına karşı direnerek donanmalarını güçlendirmiş ve en parlak dönemlerini burada yaşamışlardır. Osmanlı tehdidinin azaldığı 17. ve 18. yüzyıllarda tarikat da giderek zayıflamış 1798'de Malta adası Napolyon Bonapart'ın eline geçmiştir.
St. John Katedrali Aziz John'a adanmış bir Roma Katolik katedralidir. 1572-1577 yılları arasında inşa edilmiştir. Kilise Maltalı mimar Girolamo Cassar tarafından tasarlanmış, 17. yüzyılda iç mekanı Barok tarzında yeniden dekore edilmiş. Kilisenin içi Avrupa'daki Barok mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir. Varlığının ilk yüzyılında kilisenin içi mütevazı bir şekilde dekore edilmiştir ancak 1660'larda Büyük Üstat Raphael Cotoner Roma kiliselerine rakip olacak şekilde iç mekanın yeniden dekore edilmesini emretmiş ve iç mekanı tamamen dönüştürmüştür. İçinin bu kadar şaşalı olmasına karşın dışı oldukça sadedir. Katedralin zemini, Malta'daki birçok kilisede olduğu gibi şövalyelerin ve önemli kişilerin mezarları ile doludur. Günümüzde Malta'nın en popüler turistik yerlerinden biri olan katedralde biri Meryem Ana'ya, 8'i tarikat üyelerinin geldiği 8 farklı coğrafi bölgenin koruyucu azizlerine adanmış dokuz zengin şapel bulunmaktadır. Her bir şapel farklı şekilde tasarlanmıştır. Ayrıca katedralin içerisinde ünlü ressam Caravaggio'nun eserlerinin olduğu bir sergi de yer almaktadır. Bu serginin en önemli eseri ise Vaftizci Yahya'nın başının kesilmesini tasvir eden tablodur.
Bu kadar tarihi bilginin sonrasında farklı bilgilerde verelim. Cumhuriyet Caddesi üzerinde hediyelik eşya alabileceğiniz birçok mağaza mevcut. Hediyelik eşyalar ile ilgili bilgileri ilerleyen bölümlerde sizlere aktarmaya devam edeceğiz. Yalnız kapı tokmaklarına özel bir parantez açalım. Malta'da kapı tokmakları önemli. Siz de evinize taktırmak isterseniz birçok modeli burada bulabilirsiniz.
Cumhuriyet Caddesi üzerinde ziyaret edemeden yanından geçmek zorunda kaldığımız birçok önemli yapı oldu. Zaman darlığı nedeniyle her yere girme şansımız olmadı maalesef. Bunlardan bazıları Adalet Sarayı, Ulusal Kütüphane, Ana Muhafız Binası ve Büyük Üstat Sarayı.
Aslında Büyük Üstat Sarayı'na girmeyi çok istedik ancak ziyaret saatlerinin sonuna yaklaştığımız için giremedik ancak bu mekan hakkında hakkında bilgi vermeden geçmek istemedik. Grandmaster's Palace, Cumhuriyet Caddesi üzerindeki St. George meydanında bulunuyor. Eskiden Şövalyelerin büyük üstatlarının kullanımı için inşa edilmiş olan bu saray, Malta'nın İngiltere hakimiyetinde olduğu dönemde İngiltere'nin atadığı valinin sarayı olarak kullanılmaya başlanmış. Malta bağımsızlığını ilan ettikten sonra Valletta Valisi'nin merkez ofisi olarak kullanılan saray, 1974'ten beri Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak kullanılıyor.
Saraydan çıkıp caddenin sonuna kadar ilerlediğinizde Valletta'nın en uç kısmı olan noktaya yani St. Elmo Kalesine doğru gidiyorsunuz. 1417 yılında yapılan saat kulesi 1488'de gözetleme kulesine çevrilmiş ve 1533'te güçlendirilmiş. Osmanlı'nın yaptığı ufak akınlar sonrasında kulenin yıkılıp yerine kale yapılmasına karar verilmiş. 1565 yılındaki Büyük Osmanlı Kuşatması'nda bu kale en yoğun çatışmaların yaşandığı yerlerden biri olmuş. Bu çatışmalardan birinde bir top güllesinin parçaladığı yerden fırlayan tahta parçası, büyük Osmanlı komutanlarından biri olan Turgut Reis'i ölümcül şekilde yaralamış. Kale alınıp tüm şövalyeler öldürülse de, Turgut reis maalesef bir hafta sonra şehit olmuş.
Valletta'da gezerken yapısı gereği şehrin bir tarafından Sliema şehri görünürken diğer tarafından Three Cities görülebiliyor. İki bölgeden de yazımızda bahsedeceğiz.
"Malta'da yemek konusunu ne durumda?" dediğinizi duyar gibiyiz. Daha sonra Malta mutfağı hakkında daha detaylı bilgi vereceğiz ancak önden şöyle bir kısa bilgilendirme yapabiliriz. Yemek konusunda biraz muhafazakarız açıkçası. Zaten apartman dairesi kiraladığımız için kahvaltı ve akşam yemeğini evde yedik ancak öğle yemekleri konusunda şansımız biraz yaver gitti. En büyük şanslarımızdan biri Is-Suq Tal-Belt'i keşfetmek oldu. Valletta'nın eski kapalı pazar yeri olan ve yakın geçmişte restore edilen mekanda, 15 farklı ülkenin yemeklerini yiyebileceğiniz restoranlar bulunuyor. Bu 15 ülkeden biri de Türkiye. Tesadüf eseri karşılaştığımız Şevket Usta bizi bu mekan hakkında bilgilendirince, soluğu hemen orada aldık. Dünyanın bir ucunda da olsak yine Türk yemeklerini yemeyi başardık. İlgisi için Konak Kebab ve sahibi Şevket Bey'e buradan da bir teşekkür gönderelim. Bu arada fiyatlar Euro bazında hesap edilecek olursa gayet uygun. Aslında Malta'daki her şey Euro bazında düşünüldüğünde gayet uygun. Restoranların alt katında ise büyük bir market bulunuyor. Hem Malta'ya özel ürünler alınabilir hem de genel alışveriş yapılabilir.
Yemeğin üstüne bir kahve içmek isterseniz farklı ve keyifli bir mekan olarak Valletta Waterfront'a gidebilirsiniz. Valletta Waterfront'da bulunan ve 18. yüzyılda inşa edilen binalar eskiden depo olarak kullanılıyormuş. Daha sonra restore edilerek cruise gemilerinin yolcularını indirdiği alışveriş yapılıp restoranlarda vakit geçirebilen bir yere dönüştürülmüş. Hatta konser ve etkinlikler için kullanılmakta. Malta'da bulunan sınırlı sayıda Starbucks'lardan biri de burada bulunuyor.
Aşağıda görmüş olduğunuz otobüs yakın geçmişte Malta'da belediye otobüsü olarak kullanılan otobüslerdenmiş. Yeni ve konforlu otobüsler kullanılmaya başlandıktan sonra bu otobüsler hediyelik eşya satan mağazalara çevrilmiş. Ülkenin farklı farklı bölgelerinde bu otobüsleri görme şansınız var.
Bir yerde Yukarı Baraka Bahçeleri olur da Aşağı Baraka Bahçeleri olmaz mı? St. Elmo Kalesi'nin biraz ilerisinde yer alan bu bahçeler Yukarı Baraka Bahçeleri kadar büyük olmasa da güzel bir manzaraya sahip. Tam önünde de 2. Dünya Savaşı anısına yapılan kuşatma çanı savaş anıtı var. Bu anıt 2. Dünya Savaşı’ndaki bombardımanlar ve kayıplar anısına yaptırılmış. Anıtın hemen önünde Three Cities manzarasına bakan Meçhul Asker Heykeli bulunuyor.
Valletta'da akşam vakit geçirmek de çok güzel. Hem gündüz hem gece her tarafta sokak sanatçıları ve eğer festivallere denk geldiyseniz etkinlikler oluyor. Bu arada Malta'da sürekli bir festival olduğunu belirtmeden de geçmeyelim.
Valletta'da fırsat bulup gidemediğimiz bazı yerler oldu. Tabi bizim bilmediğimiz başka yerler de olabilir ama bildiğimiz kadarıyla sizin gidebilmeniz için isimlerini sayalım. Sarria Kilisesi, St. Publius Kilisesi, Roca Piccola Evi, Savaş Odaları ve NATO tünelleri, Hospitallier Şövalyeleri Müzesi ve daha birçoğu.
Ulaşım hakkında kısa bilgiler verelim. Hop On Hop Off otobüslerini kullanarak Malta'yı dolaşabileceğiniz gibi çok yaygın bir ağa sahip ve dakik olan şehir için otobüsleri de ulaşım için kullanabilirsiniz. Biniş başı 1,5 Euro ücret vermek maliyetli olacağı için Malta'ya iner inmez hava alanından 21 Euro'ya 7 gün boyunca geçerli ve sınırsız biniş imkanı tanıyan kartlardan alabilirsiniz. Bu arada hava alanından otelinize gitmek için taksiye binmeniz gerekiyorsa dolaştırılmaktan ve dolandırılmaktan korkmayın. Çünkü hava alanında fiyatlar asılı ve parayı direkt alandaki kioskta ödeyip size verilen fişle, sırada bekleyen taksiye binebiliyorsunuz.
MALTA | 2. Kısım | Güney Turu
Eğer Malta'ya tatile gidecekseniz, konaklama seçeneklerini bilmenizde fayda var. Otel, apartman dairesi ya da teknede kalabilirsiniz. Seçim size kalmış. Biz tercihimizi apartman dairesinden yana kullandık. Lokasyon olarak da turistlerin en çok tercih ettiği yer olan Sliema bölgesini seçtik. Dairemiz 2 yatak odası, amerikan mutfaklı bir salon, 2 banyo, ve harika manzarası olan bir terasa sahipti. Geceliği 120 Euro olan bu dairede 4 kişi kalacaksanız, kişi başına düşen 30 Euro, bu konum, bu manzara ve bu kalite için oldukça uygun.
Sliema şehri turistik bir bölge. Otellerde konaklamaların yapıldığı, restoranların cafelerin olduğu, mağazaların bol miktarda bulunduğu bir bölge. Burada bulunan feribot iskelesinden Gozo, Comino, Valletta, Three Cities ve daha birçok yere gidebileceğiniz tekneler bulunuyor. Sliema sahilinde bir çok tur satış noktası bulunuyor. Ancak bilet alırken pazarlık etmenizi tavsiye ederiz.
Sliema'nın hemen karşısında, Gzira şehrine bağlı olan Manoel Adası bulunuyor. Bir tarafında yat limanı bulunan bu adanın en uç noktasında ise, St Elmo Kalesi'nin bir benzeri olan Manoel Kalesi bulunuyor. Kale, 18. yüzyılda St. John Tarikatı tarafından yaptırılmış. Hem işlevsellik hem de estetik göz önünde bulundurularak tasarlanmış. II.Dünya Savaşı'nda ağır hasar görmüş ve savaştan sonra tadilat yapılmış. Ancak daha sonra kullanılmadığı için harabeye dönen kale, şu anda bölgenin canlanması ve ziyaretlere açılması için restore ediliyor. Bu nedenle kalenin içine maalesef giremedik.
Manoel Adası'nın hemen karşısında ise, Sliema'nın en uç noktası olan Tigne Point bulunuyor. Bölge çok eskiden Santa Maria Point adıyla anılırken, Turgut Reisin karaya ayak bastığı yer olması nedeniyle, uzun süre Dragut Point olarak anılmış. Turgut Reis, yukarıda anlattığımız St. Elmo kalesini kuşatmak ve Valletta'yı düşürmek için bu bölgeden karaya çıkmış. Daha sonra yaralanarak hayatını kaybettiği yer de burası.
Tarihi yapısı iyi korunan ülkede, turizmin yoğunlaşması nedeniyle, Gzira, Sliema ve St Julian's şehirlerinde ihtiyaçtan dolayı yüksek katlı binaların yapılmasına izin verilmiş. Bu nedenle bu üç şehirdeki sahil şeridinde geleneksel Malta evleri görüntüsü kısmen kaybolmuş. Tigne Point'te bulunan Fort Cambridge evlerin hemen yanında The Point Alışveriş Merkezi bulunuyor. The Point, Tigne Kışlası'nın yerine inşa edilip 2010 yılında açılmış ve içerisinde 50'den fazla mağaza bulunuyor. Alışveriş merkezinin bazı kısımları, kışlanın bazı mimari unsurlarını hala içeriyor.
Sliema hediyelik eşyalar, mağazalar, restoranlar ve cafelerin bol miktarda bulunduğu bir şehir. Bölgede sık sık özel etkinlikler de gerçekleştiriliyor. Bu arada Malta'ya gelmişken mutlaka Pastizzi yemenizi öneririz. Malta'nın geleneksel hamur işlerinden olan Pastizzi, peynir ya da bezelye dolgulu olarak yapılıyor. Slima sahilinden St. Julian's şehrine ilerlerken, yol üzerinde bir çok cafe ve restoran bulunuyor. Özellikle erken saatlerde bu güzergah koşucuların en popüler rotalarından biri. Yürümek yerine bisiklete binmek isterseniz uygun fiyatlara bisiklet de kiralayabiliyorsunuz. Sliema şehrinin bittiği ve St. Julian's şehrine giriş yapılan köşe başında ünlü Barracuda Restoran bulunuyor. Köşeyi döner dönmez ise Balluta Koyu sahili ve bu koya hakim olan Our Lady Of Mount Carmel Parish Kilisesi'ni görebiliyorsunuz.
Biraz ileride güzel manzarası ile Spinola Koyu sizi karşılıyor. Koyda Malta'ya özgü taksi olarak kullanılan dgħajsa (daissa) teknelerini görmek mümkün. Koyun hemen yanı başında bulunan ve Maltalı sanatçı Richard England tarafından yapılan aşk heykeli ise Spinola Koyu'nun alamet-i farikalarından.
Dünyanın dört bir yanından bir çok insan yaşamak için bu güzel adayı tercih ediyor. Ülkenin en önemli gelir kalemleri turizm, dil okulları, offshore bankacılık, denizcilik, liman işletmesi ve kumarhaneler. St. Julian's şehri de bu kalemlerden olan otelleri, kulüpleri ve kumarhaneleri ile meşhur. Biz kulüpleri ve kumarhaneleri programımıza dahil etmedik ancak, arzu edenler farklı kaynaklara göz atabilirler.
Yolun sonuna geldiğimizde vakit darlığından dolayı dönüşü otobüs ile gerçekleştirdik. Peki Malta'daki Hop On Hop Off rotaları nasıl? Malta'da iki firma Hop On Hop Off alanında faaliyet gösteriyor. Biri dünya çapında var olan City Sightseeing Tours diğeri ise Malta Sightseeing Tours. İki firmanın da üçer ayrı rotası var. Bunlardan ilki Kuzey Rotası. Bu rotada adanın kuzeyindeki önemli yerlerden Valletta, Mosta Kilisesi, Havacılık Müzesi, Mdina, Golden Bay ve San Anton Bahçeleri gibi yerlere gidilebiliyor. İkinci rota Güney Rotası. Bu rotada Blue Grotto, Marsaxlokk balıkçı köyü, Hagar Qim ve Mnajdra Tapınakları gibi yerlere gidilebiliyor. Üçüncü rota ise Gozo. Bu rotada yıkılmadan önce Azure Window'a gidilebiliyordu ancak şu sıralar sadece dalış için bu bölgeye gidiliyor. Ayrıca Ta Pinu Kilisesi, Victoria şehri, Ramla Bay, Marsalforn gibi noktalar bu rotanın duraklarından.
Yazımıza Güney turu ile başlayacağız. Turun ilk durağı Valletta Waterfront. Buradan yukarıda bahsettiğimiz için tekrar değinmeyeceğiz. İkinci durak Tarxien tapınakları. 3 tapınağın bulunduğu kompleksin M.Ö. 3200 yıllarında yapıldığı tahmin ediliyor. 1992 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edildi. 1913 yılında bulunan tapınak, Göbeklitepe keşfedilene kadar bilinen en eski tapınaklardan biriydi. Üçüncü durak olan Vittoriosa Waterfront'dan Three Cities'ı inceleyeceğimiz kısımda bahsedeceğimiz için burayı da pas geçip dördüncü durak olan Marsaxlokk'a geçelim.
Marsaxlokk, Malta'nın güneydoğusundaki küçük, geleneksel bir balıkçı köyü. Limanı, manzarası, balıkçıları ve tarihi ile tanınan turistik bir cazibe merkezi. Pazar günleri büyük bir balık pazarı kurulan köyde haftanın yedi günü bir de turistik pazar bulunuyor. Antik çağlardan beri var olan köy, Fenikeliler ve Kartacalılar tarafından liman olarak kullanılmış. Ayrıca Roma döneminden kalma liman kalıntılarına da sahip. Marsaxlokk adı, Arapça'da liman anlamına gelen marsa ve güneyden esen sahra rüzgarı anlamına gelen xlokk kelimelerinden geliyor. Malta'nın uzun süre Arap kontrolünde kaldığını ve bu durumun diline etkileri olduğunu belirtmiştik. Büyük Kuşatması sırasında Osmanlı ordusunun Malta'ya çıktığı yerlerden biri Marsaxlokk. Aynı şekilde Napolyon da Malta'yı fethetmek için geldiğinde donanmasını Marsaxlokk'tan karaya indirmiş. Marsaxlokk, luzzu tekneleri ile ünlü. Geleneksel luzzu balıkçı tekneleri sahili dolduruyor. Bu tekneler balıkçılara kıyıda rahatça balık avlama imkanı sağlıyor. Uzakta balık tutmak için ise başka tekneler kullanılıyor. Bu tekneler sarı, kırmızı, yeşil ve mavi tonlarında parlak bir şekilde boyanıyor ve teknenin ön kısmında bir çift göz bulunuyor. Bu gözler bizdeki nazar boncuğuna benzer bir işleve sahip. Eski bir Fenike geleneğinin modern hayatta devam eden bir uzantısı. Horus'un veya Osiris'in Gözü olarak anılıyorlar ve denizdeyken balıkçıları koruduklarına inanılıyor. Köy, sahili ve liman çevresindeki yürüyüş alanları, restoranları ve yüzme imkanı ile hem yerli halk hem de turistler arasında oldukça popüler.
Rotadaki bir sonraki durak Blue Grotto. Blue Grotto kayalıkların altındaki mağaraların olduğu bir bölge. 8 Euro gibi bir ücret vererek ufak teknelerle bu mağaraları gezebiliyorsunuz. Blue Grotto'ya gideceğimiz teknelere yürürken, yol üzerindeki gözetleme kulesinde tarihi kıyafetleri ve silahlarıyla geçmişten görüntüler sunan sanatçılar bulunuyor. Mağaraya gitmek için binilen teknelere yolcuları sırayla alıyorlar. Eğer yoğun bir dönemde değilseniz bir çok tekne olduğu için çok fazla beklemenize gerek kalmıyor. Mağaraların konumu, güneş ışınları ile birleşen deniz suyunun mağara duvarlarında ve tavanlarında çok sayıda mavi tonunu yansıtmasını sağlıyor. Bazı mağaralar su altı flora ve faunasının parlak fosforlu renklerini daha fazla yansıtıyor. Blue Grotto, hava şartları izin verdiği sürece yılın her günü ziyaretçiler tarafından tercih edilen bir destinasyon. Bizim gibi yarı şanslıysanız bazı mağaraları göremiyorsunuz. Çünkü sert rüzgar ve dalgalar nedeniyle bir mağaraların bazılarına giremedik maalesef. Bölgede batık enkazına tüplü dalış, kaya tırmanışı ve şnorkelli yüzme popüler aktivitelerden.
Mekan sinema filmlerinde de sıkça kullanılmış. Kullanıldığı filmlerin en önemlilerinden biri de Monte Kristo Kontu. Tamamı Malta'da çekilen filmde Edmund Dantes'in Spada'nın hazinesini aramak için suya daldığı mağara Blue Grotto'daki mağaralardan biri.
Rotamızdaki bir sonraki durak Hagar Qim ve Mnajdra tapınakları. Milattan önce, 3.600 yılında inşa edilen Hagar Qim tapınağı da, Tarxien tapınağı gibi, 1992 yılında UNESCO tarafından benzersiz mimari şaheser olarak anılarak, dünya mirası listesine alınmış. Hagar Qim'e 500 metre mesafede bulunan Mnajdra tapınağı ise, milattan önce 4.000 yılında inşa edilmiş, ve yine aynı şekilde UNESCO dünya mirası listesine dahil edilmiş. İki bölgenin de ibadet ve kurban sunma için kullanıldığı tespit edilmiş, ancak Hagar Qim'de daha çok doğurganlık figürleri ve heykeller bulunurken, Mnajdra da astronomik bulgulara rastlanmış.
Otobüs tapınaklardan sonra tekrar Valletta'ya dönüyor. Önce Savaş Müzesi ve St. Elmo Kalesi'ne, Sonra Malta Experience ve Şövalye Hastanesi'ne gidip turu tamamlıyor. 2 duraktaki bu 4 yeri ziyarete gidip şövalyelerin tarihi hakkında daha detaylı bilgi edinilebilir.
Yukarıda Blue Grotto'da bahsettiğimiz film endüstrisi konusuna, biraz daha değinmekte fayda var. Malta, film dünyası için doğal setlere sahip olan eşsiz bir ülke. Daha önce bahsettiğimiz Monte Kristo Kontu filminin yanı sıra, Temel Reis, Gladiator, U-571, Asterix ve Obelix'in 2 filmi, Truva, Münih, Eichmann, Dünya Savaşı Z, Assasin's Creed ve daha onlarca film ile, son yıllarda dünyanın ilgiyle takip ettiği Game Of Thrones dizisi için Malta set olarak kullanıldı. Bu arada Temel Reis filminin Malta'ya hediye bıraktığı ve hala aktif olarak kullanılan bir de seti var. Sweethaven Village olarak da bilinen Popeye Village, başrolünü Robin Williams'ın oynadığı Walt Disney Productions tarafından yapılan, 1980 yapımı Temel Reis filmi için inşa edildi. Gününüzde açık hava müzesi ve sahil beldesi olarak kullanılıyor. Rustik ve harabe ahşap binalardan oluşan köy, küçük bir cazibe merkezine dönüştürülmüş. Köy Malta'nın Mellieħa şehrine 3 km uzaklıktaki Anchor Koyu'nda yer alıyor.
Türkiye'den Malta'ya, Türk Hava Yolları'nın haftanın her günü, biri sabah biri akşam olmak üzere, 2 seferi bulunuyor. Bilet ücretleri ise, eskiden çok daha uygun olmasına rağmen, bizim ziyareti gerçekleştiğimiz 2019 yılında, gidiş dönüş 1.500 TL seviyesindeydi.
MALTA | 3. Kısım | Kuzey Turu
Hop On Hop Off rotalarında Güney Turu kırmızı hat, Kuzey Turu ise mavi hat olarak adlandırılıyor. Mavi hat üzerinde bir çok durak var ancak bu durakların çoğu yolcu almak için kullanılıyor. Bizi ilgilendiren duraklar ise 5. durak ve 20. duraktan sonrakiler.
İlk durağımız, 5. durak olan ve Sliema'dan 12 durak geride bulunan, bu nedenle bizim ziyaret etmediğimiz Malta Natianal Aquarium. İstanbul Akvaryum'un ufak bir benzeri olan mekan 20.000 metrekareye yayılmış. Tesiste bir çok balık türü görülebileceği gibi dalış okulu, sahil kulübü, restoranlar ve yüzme havuzu gibi alanlar da mevcut.
Turumuzun bir sonraki durağı St. Anton Gardens. Aslında buradaki asıl yapı St. Anton Palace. Ancak önündeki bahçelerin güzelliği nedeniyle daha çok bahçelerin adıyla anılıyor. 17. yüzyılın başlarında St. John Tarikati'nden olan Antoine de Paule için bir kır villası olarak inşa edilmiş. 1623'te Paule'ün büyük üstat olarak seçilmesinin ardından saraya çevrilmiş. İlerleyen dönemlerde Büyük Üstatlar tarafından kullanılan saray 1974 yılından beri Malta Cumhurbaşkanı'nın resmi ikametgahı olmuş. Sarayın etrafı 1882'den beri halka açık olan San Anton Bahçeleri ile çevrili. Yani Cumhurbaşkanı'nın evinin bahçesi halka açık. Sarayın mimarisi o kadar dikkat çekici olmasa da ana cazibe noktası bahçesi. Bahçe zarif yürüyüş yolları, heykeller, ördek ve kuğuların bulunduğu süs havuzlarına sahip. İçerisinde bazıları üç asırdan eski olan ağaçlar ve bir çok egzotik bitki bulunuyor. Ayrıca mekan Game of Thrones dizisinde Ned Stark'ın Kralın Şehri'ndeki evi ve Kral'ın sarayının bahçesi olarak bir çok bölümde kullanılmış.
St. Anton Bahçeleri'nden sonraki durağımız belki de Malta'da görülmesi gereken en önemli yerlerin başında gelen Mdina şehri. Şehir, Fenikeliler tarafından M.Ö. 8. yüzyılda Maleth adı ile kurulmuş, daha sonra Romalılar tarafından Melite olarak yeniden adlandırılmış. Bu arada Malta'nın eski adının Melita olduğunu ve anlamının da bal olduğunu belirtelim. Malta'da üretilen kaliteli bal zamanında ülkeye adını bile vermiş. Antik Melite, günümüz Mdina'sından daha büyükmüş ancak Bizans ve Arap işgalleri sonrasında küçülmüş. İkinci dönemde şehir, Arapça Medine kelimesinden türetilen bugünkü adını benimsemiş. Rabat şehrinin ismi de zaten Arapça'dan geliyor. 1530'da St. John Şövalyeleri'nin adaya gelip başkent olarak Birgu'yu seçmesinden sonra arka planda kalan Mdina, 18. yüzyılın başlarında biraz canlanmasına rağmen, sonraki yüzyıllarda tekrar düşüş yaşamış. Malta soylularının ve dini otoritenin merkezi olmaya devam etmiş. Şehir 1530 öncesindeki önemini hiçbir zaman geri kazanamamış ve bu durum şehre popüler takma adı olan Sessiz Şehir'i kazandırmış. Fenikeliler'den Roma İmparatorluğu'na geçiş, daha sonra Müslümanlar'ın fethedip şehirdeki herkesi öldürmesi, 11. yüzyılda Müslümanlar tarafından etrafının surlarla çevrilip bu şehrin kurulması, Sicilya Kralı'na bağlanması, St. John Şövalyeleri'nin gelişi, Osmanlı'nın kuşatma esnasında buraya da saldırmış olması, Fransız işgali, İngiliz egemenliğine giriş gibi bir çok olaya tanıklık etmiş şehir hakkında anlatılacak çok fazla hikaye var ve bu tek başına bir yazı bile olabilir.
Bir diğer adı da Sessiz Şehir olan Mdina Malta'nın kuzeyinde bulunuyor. Hemen yanı başında Rabat şehri bulunan Mdina'da günümüzde 300 civarında insan yaşıyor. Etrafı ise sur ve hendeklerle çevrili. Şehrin birden çok giriş noktası var. Ana girişi Game Of Thrones dizisinden de aşina olduğumuz Mdina Kapısı.
Şehrin sizi güneşten koruyan dar sokaklarında Malta taşı ile yapılmış sarı evleri, evlerin renkli kapılarını ve o kapılardaki değişik tokmakları görmek, sessizliğin içinde bir labirentte gezmek insana garip bir his veriyor. Şehrin, insanı zamanda geriye götüren gizemli bir havası var. Şehir, çoğu özel ev olarak kullanılan ve içlerinde birkaç sarayın da olduğu, norman ve barok mimarisinin alışılmadık bir karışımı ile sizi büyülüyor. Onlarca hatta yüzlerce fotoğraf ve video çekip sosyal medyada paylaşmadan durmak neredeyse imkansız. Yılda yaklaşık 750.000 turisti ağırlayan Malta'nın en önemli turistik yerlerinden biri olan Mdina'da zaruri haller dışında araç kullanılmadığı için gerçekten adı gibi sessiz bir şehir.
İçerisinde bir çok katedral, kilise ve şapel bulunan şehirde biz de St. Paul Katedrali'ne ve müzesine girdik. St. Paul katedrali bir inanışa göre, gemi kazası geçiren Havari Paul ve onu karşılayan dönemin Roma Valisi Publius'un buluştuğu yere yapılmış. Bu nedenle katedral Havari Aziz Paul'e adanmış. 12. yüzyılda inşa edilen katedral 1693 yılındaki Sicilya depreminde zarar görmüş bu nedenle 1696 ve 1705 yılları arasında sökülüp barok tarzında yeniden inşa edilmiş. Katedral müzesi ise 1897 yılında kurulmuş. Müzenin koleksiyonunda bir çok dini eser yer alıyor. Ayrıca şehirde bir çok restoran ve hediyelik eşya mağazası da bulunuyor. Malta'ya özgü bir çok hediyelik eşyayı bulabileceğiniz bu mağazaların en göz alıcı ürünleri Mdina Glass ürünleri olarak öne çıkıyor.
Bir sonraki durak aslında otobüse binmenize gerek kalmayacak kadar yakın. Hemen Mdina'nın yanı başında bulunan ve M.Ö. 1. yüzyılda inşa edilmiş olan Domvs Romana yıkık bir Roma evi. 11. yüzyılda kalıntıları üzerine bir Müslüman mezarlığı inşa edilmiş. Alan 1881'de keşfedilmiş ve kazılarda iyi korunmuş Roma mozaikleri, heykelleri ve bazı başka eserler çıkarılmış.
Yola devam ettiğinizde yine birbirine çok yakın üç durağın olduğu Ta Qali bölgesine geliyorsunuz. Duraklardan ikisi Crafts Village yani Hediyelik Eşya Köyü'nde bulunuyor. Bu köy Malta'ya özgü hediyelik eşya almak için güzel yerlerden biri. Köyde Filigree Factory yani Telkari Fabrikası bulunuyor ve gümüş hediyelik eşyalar üretiliyor. Malta'da cam işi hediyelik eşyalar çok popüler. Mdina'da gördüğümüz ürünlerin benzerleri burada da Valletta Glass olarak karşımıza çıkıyor. Bu iki durağı geride bıraktığımızda Ta Qali'deki 3. durağımız olan Aviation Museum yani Havacılık Müzesi'ni görebiliyoruz. Burası eski Kraliyet Hava Kuvvetleri hava sahasının yerinde bulunan bir uçak müzesi. Üç hangardan oluşan müze, adadaki havacılık tarihini, özellikle 2. Dünya Savaşı ve savaş sonrası dönemlere ait sergilerle işliyor. Ayrıca müze, bazıları uçuşa elverişli durumda olan uçakların korunması ve restorasyonu ile ilgileniyor.
Kuzey turunun en önemli noktalarından birisi Mosta Kilisesi. Meryem Ana'nın Göğe Kabulü Kutsal Bazilikası olarak adlandırılan kilise genellikle Rotunda of Mosta ya da Mosta Dome olarak bilinen, bir Roma Katolik kilisesidir. 1614'te inşa edilen bir Rönesans kilisesiyken yıkılıp 1800'lü yıllarda neo-klasik tasarıma göre yeniden inşa edilmiş. Tasarımı Roma'daki Pantheon'a dayanmakta olan kilisenin kubbesi dünyadaki üçüncü büyük desteksiz kubbedir ve Malta'nın en büyük ve en ünlü kilisesidir. 2. Dünya Savaşı'nda 9 Nisan 1942'de bir Alman hava bombası ayin sırasında kubbeyi delip kiliseye düşmüş ancak patlamadığı için kilise yıkımdan kıl payı kurtulmuş. Bu olay bazı Maltalılar tarafından bir mucize olarak yorumlansa da Almanlar'ın attığı bir çok bomba patlamadığı için aslında şanslı olduklarını söylemek daha doğru olacaktır. Kilisenin hemen önünde 2. Dünya Savaşı sırasında bölge haklı tarafından kullanılan sığınaklar bulunuyor. Sığınakların içerisi geçmişten izler taşıyacak şekilde restore edilmiş.
Daha önce belirttiğimiz üzere ülkede 365 adet kilise olduğu için duraklara bol miktarda kilise eklenmiş. Bunlardan birisi Mgarr Kilisesi. Yumurta Kilisesi olarak da bilinen bu kilise yöre halkının yumurta satarak topladığı paralar ile yaptırılmış ancak her zaman ziyarete açık olmuyor.
Turun son durağı Golden Bay. Eğer erken saatlerde tura başlamış ve her yeri gezmişseniz artık denize girme zamanı deyip kendinizi serin sulara bırakabilirsiniz. Malta halkının sıcak havalar nedeniyle denize 4'ten sonra girdiğini hesaba katarsak, ilk otobüsle tura başlayıp tur bitiminde denize girmek günün yorgunluğu atmaya iyi gelecektir. Malta bir ada olmasına rağmen her tarafı kumsal değil. Deniz kenarları genelde kayalık ancak bir çok kayalık dümdüz olduğu için buralardan denize rahatlıkla girilebiliyor. Tabi ki Golden Bay dışında gidilebilecek bir çok kumsal var. Mellieha Bay, Paradise Bay, Ramla Bay ve daha bir çok kumsala gidip dilediğiniz gibi güneşlenebilir ve yüzebilirsiniz.
Denize girilecek en göz alıcı yer ise Malta'nın küçük adası Comino'da bulunan Blue Lagoon. Hatırlarsanız ilk bölümde Malta'nın 3 adadan oluştuğunu söylemiştik. Malta, Comino ve Gozo. Aslında 5 adadan oluşuyor ancak diğer ikisinde hayat olmadığı için genelde adları geçmiyor. Bu iki minik ada Comino'nun hemen karşısındaki Cominotto ve Filfla Adaları. Blue Lagoon Comino ile Cominotto arasındaki bölgeye denk geliyor. Kenarda kumsal olarak adlandırabileceğimiz alanı çok sınırlı. Ama yüzerek ya da deniz yatağı ile Cominotto'ya geçerseniz orada biraz daha rahat edebilirsiniz. İlle de Comino tarafında kalacağım diyorsanız ücretli ve sınırlı sayıdaki şezlonglardan birini kapmanız için şanslı olmanız gerekiyor. Yoksa kayalarda oturmak zorunda kalıyorsunuz. Tabi bunun da aşılmasını sağlayacak bir yöntem var. Suyu ve kumu inanılmaz derecede güzel olan Blue Lagoon'a gitmenin bir çok yolu var ancak en makulü Sliema'dan kalkan tur tekneleri ile gitmek. Peki giderken nelere dikkat etmek gerekir? İsterseniz onun hakkında da biraz bilgi verelim.
Comino’ya insanlar genellikle sabah teknesiyle gidiyorlar. Bu nedenle gün içerisinde ada çok kalabalık oluyor. Kıyı şeridinde oturacak, uzanacak bir yer bulmak çok zor oluyor. Sabah teknesi ile Comino’ya giden insanlar öğleden sonra 15:30 gibi adadan ayrılıyorlar. Bunun haricinde saat 13:00 gibi adaya gidip akşam 19:00’da dönen bir tekne daha bulunuyor. Eğer bu tekneyi kullanırsanız diğer insanlar 15:30’da adadan ayrıldıktan sonra ada ciddi ölçüde sakinleşeceği için rahat bir şekilde denize girebiliyor ve güneşlenmek için şezlong bulabiliyorsunuz. Bu nedenle Comino’ya gitmeyi planlıyorsanız buna mutlaka dikkat etmenizde fayda var. Bu teknenin adı Sunset Tour olarak geçiyor.
Malta'nın etrafı gözetleme ile kuleleri çevrili. Eski zamanlarda bu kulelerdeki nöbetçilerden biri bir tehlike gördüğünde ateş yakarak diğer kulelere haber veriyor ve bu haber hızlıca başkente kadar gidiyordu. Genelde bütün kulelerin birbirine benzediği Malta'da farklı olan nadir kulelerden biri The Red Tower. Yani Kızıl Kule. Mellieha Bay'e çok yakın olan bu kule eğer denize girmek için bu bölgeyi tercih ettiyseniz ziyaret edilebilir.
MALTA | 4. Kısım | Gozo Turu
Valletta Turu, Kuzey Turu ve Güney Turu yapmış olsak da Gozo'ya gitmeden önce Malta'da hala sizlere bahsetmemiz gereken bir kaç yer bulunuyor. Bunlardan ilki Three Cities.
Three Cities, etrafını çeviren surların adı olan Cottonera olarak da adlandırılıyor. Ayrıca Birgu, Cospicua ve Senglea şehirlerinin hepsinin birer adı daha var. Onlar da Vittoriosa, Bormla ve L-Isla.
İlk şehrimiz Birgu Fenikeliler zamanından beri yerleşim yeri olmakla birlikte şu andaki şeklini şövalyeler döneminde almış. Şövalyeler Malta'ya geldiklerinde Mdina'nın iç kısımda bulunması ve denizciliğe uygun olmaması nedeniyle Birgu'nun başkent olmasına karar vermişler. Şehir Büyük Kuşatma zamanında yapılan direnişten dolayı Citta Vittoriosa yani Muzaffer Şehir adını almış. Aslında dört ay süren kuşatma sonunda şehir Osmanlı Donanması tarafından alınmış ve savaş bitmek üzereymiş. Ancak nasıl bir karışıklık olduysa son anda garip bir şekilde kaybedilmiş. Kuşatma sonrasında ise Valletta şehri kurulmuş ve başkent buraya taşınmış. Şehirde görülecek yerler arasında St. Angelo Kalesi, marina, Denizcilik Müzesi ve Savaş Müzesi bulunuyor. Ayrıca bol bol fotoğraf çekilebileceğiniz sokaklar da mevcut.
İkinci şehrimiz olan Senglea haritada Birgu'nun sol tarafında yer alıyor. Şehrinin belki de en güzel yeri, enfes bir manzaraya sahip olan Gardjola Bahçeleri. Bahçe Marsa, Valletta, Büyük Liman ve St. Angelo kalesinin muhteşem panoramik manzarasına sahip bir burç üzerinde yer alıyor ve en uç noktasında da bu manzaranın izlenebildiği sevimli bir gözetleme kulesi bulunuyor.
Üçüncü şehrimiz olan Cospicua ise Büyük Liman'ın hemen yanı başında duruyor. Bir tersane şehri olarak kurulmuş. Senglea'nın daha solunda ancak biraz daha içeride kalıyor.
Eğer Valetta'nın iki tarafındaki tüm bölgeleri denizden gezmek isterseniz Sliema'dan kalkan tekne turlarına katılabilirsiniz. Geçmiş kısımlarda ve bu kısımda bahsettiğimiz bir çok yeri denizden görebilir ve teknede yapılan yayını dinleyerek tarihi bilgileri daha detaylı öğrenebilirsiniz. Fiyatı 15-20 Euro civarında olan bu tekne turunun biletlerini, Hop On Hop Off otobüsü için bilet alanlara genelde ücretsiz olarak veriyorlar.
Malta'da görülebilecek bir diğer yer ise Dingli Cliffs. Genellikle gün batımını izlemek için gelinen bu yer 250 metre yükseklikteki bir uçurum. O yüzden burada çok dikkatli olmak gerekiyor. yakınlarında ise milattan önceki dönemlerde insanların yaşadığı birkaç yerleşim yerinin kalıntıları var. Uçurumun hemen karşısında ise geçen bölüm bahsettiğimiz Filfla Adası bulunuyor.
Malta'da bahsedeceğimiz yerler bittiğine göre artık Gozo'ya gitme zamanı geldi.
Gozo'ya gitmek için Malta'nın Chirkewwa Limanı'ndan bindiğimiz feribotun gidiş dönüş ücreti 4 Euro 60 Cent. Feribot Comino Adası'nın yakınlarından geçerek yaklaşık 20 dakika da Gozo'ya ulaşıyor. Daha önceki deneyimlerimiz sayesinde feribotun içerisinde bulunan markete inip kendimize bir Türk firmasının ürettiği çekirdeklerden de aldık.
Gozo'daki Mgarr Limanı'ndan hareket ettikten sonraki ilk durak Xewkija. Burada Rotunda of Xewkija adlı kiliseyi görmek mümkün.
İkinci durak olan Savina Creativity'de ise Malta'ya özgü doğal ürünlerden alabileceğiniz bir mağaza sizi bekliyor.
Üçüncü durağımız ise adını eski bir İngiltere Kraliçesi'nden alan Victoria şehri. Maltalılar arasında Rabat olarak da bilinen Victoria şehri, Malta'nın ikinci büyük adası olan Gozo'nun başkentidir. Victoria ismi, İngiliz hükumeti tarafından Kraliçe Victoria'nın tahttaki 50. yılının kutlandığı Altın Jübile'si nedeniyle 1887 yılında şehre verilmiş. Victoria şehrinin kalbinde bulunan ve eski adıyla il Castello olarak bilinen Cittadella Kalesi muhtemelen Neolitik çağlardan beri adanın faaliyet merkezi olan bir kale. Mdina gibi bir şehir değil ancak yapısal olarak benzerlikleri var. Kale Fenikeliler tarafından geliştirilmiş ve Roma döneminde karmaşık bir Akropolis olmaya devam etmiş. Büyük Kuşatma'dan sonra, şövalyeler kaleyi bundan sonraki saldırılara karşı bir sığınma ve savunma yeri haline getirmek için yeniden güçlendirmişler. 1637'ye kadar Gozo halkının geceleri kendi güvenlikleri için kale içinde kalmaları yasal zorunlulukmuş. Daha sonra, barışçıl zamanlarda, bu zorunluluk kaldırılmış ve insanlar surların aşağısına yerleşerek, şimdi Victoria adıyla bilinen, refah içindeki Rabat kasabasını yaratmışlar. Victoria yalnızca Gozo'nun coğrafi kalbi değil, aynı zamanda gündelik faaliyetlerin de merkezi. Şehir, pazarının ve dükkanlarının telaşlı koşuşturmalarını, bir gevşeme ve sosyalleşme atmosferiyle birleştirmeyi başarıyor.
Dördüncü durağımız olan Ta Dbiegi bir hediyelik eşya köyü. Bu arada hediyelik eşyalarla ilgili detayları Hope On Hope Off The Records Malta 2. Bölüm videomuzda izleyebilirsiniz.
Beşinci durağımız olan San Lawrenz bir kaç yıl öncesinde kadar Malta'nın en önemli doğal güzelliklerinden biri olan Azure Window'a ev sahipliği yapıyordu. Ancak bir fırtına sonucunda yüzlerce hatta binlerce yıldır aşınan Azure Window parçalanarak denizin dibini boyladı. O yüzden bu bölge artık sadece dalış sporu için kullanılıyor. Tabi bu bölgenin Game Of Thrones dizisi için kullanıldığını belirtmeden de geçmeyelim. Bu arada Malta'da dalış için bir çok yer mevcut. Bu nedenle Malta dalış sporu ile ilgilenenler için önemli bir ülke.
Altıncı durağımız Ta Pinu Kilisesi. Ta Pinu Kutsal Bakire Bazilikası, Gozo'da bulunan bir Roma Katolik kilisesidir. Ta Pinu'nun Kutsal Bakiresi'ne adanmıştır. Ziyaretçilerin bölgenin güzel manzarasının keyfini çıkarmasına olanak tanıyan açık bir kırsalda yer alan kilise Gozolular için çok önemlidir.
Yedinci durak olan Fontana Cottage yine alışveriş yapabileceğiniz bir yer. Burada reçel, likör, şarap gibi yerel Malta lezzetlerinden satın alabilirsiniz.
Bir sonraki durak olan Xlendi Bay'de denize girilebiliyor. Ayrıca bazı Roma dönemi mezarları, dalış için batıklar ve gözetleme kulesi bulunuyor.
Dokuzuncu durak olan Marsalforn yine denize girmek için güzel seçeneklerden birisi. Oteller, restoranlar, barlar ve plajlar bulunuyor.
Onuncu durak olan Ggantija Tapınakları, Malta'da daha önce gördüğümüz tapınaklara çok benziyor. Yaklaşık 5500 yıllık olan kompleks, dünyanın en eski dini yapılarından biri. Malta'nın diğer tapınakları ile birlikte UNESCO Dünya Miras Listesi'nde bulunuyor.
Onbirinci durağımız ise kumsalı ile ünlü Ramla Bay. Gozo'nun kuzeyinde yer alan plaj oldukça geniş ve kumlu. Bu kumsalı Gozo ve Malta'daki diğerlerinden farklı kılan özelliği kırmızımsı olan kumu. Malta dilinde adı Ir-Ramla Il-Hamra yani Kızıl Kumlu Plaj. Çöken Calypso Mağarası, plajın batı tarafında bulunuyor. Bir inanışa göre bu mağara, Homeros'un Odyssey'de bahsettiği mağara. Su perisi Calypso'nun bu mağarada yaşadığı ve Ulysses'i yolculuğuna devam etmeden önce yedi yıl boyunca burada eğlendirdiği rivayet ediliyor. Bu mağara çöktükten sonra is sahilin doğu tarafındaki Tal-Mixta Mağarası popüler olmuş. Özellikle fotoğraf çekimi için sıkça kullanılıyor.
Tur onikinci ve son durak olan Nadur'a uğrayıp sona eriyor ve tekrar limana dönülüyor.
Gozo'da Rio'daki İsa Heykeli'nin biraz minyatür bir versiyonu bulunuyor. Üzerinde biraz çalışılsa daha görkemli bir tane yapılabilirdi diye düşünüyoruz.
Daha önce bahsettiğimiz ve Malta'da bol miktarda bulunan düz kayalıkların bir kısmı Gozo'da tuz üretimi için kullanılıyor. Buralarda deniz suyu kurutularak tuz elde ediliyor. Özellikle fotoğraf ve video çekimleri için de sıkça kullanılıyorlar.
Yazımızda yemekler hakkında çok bilgi vermedik ancak Malta mutfağının en önemli aktörünün tavşan yahnisi olduğunu belirtelim. İspanyol, Fransız, İngiliz ve diğer Akdeniz mutfaklarının yanı sıra güçlü İtalyan etkileri görülüyor. Tabi Arap kültürü de mutfakta etkisini göstermiş.
Son olarak festivaller. Ülkede yıl boyunca daha doğrusu turizm sezonu boyunca sürekli bir festival var. Ülkenin geneline yönelik festivaller olduğu gibi her şehrin kendine özel festivalleri de oluyor. Ulusal, dini, sanatsal ve eğlence festivallerini öğrenmek için gitmeden önce mutlaka takvime göz atmakta fayda var. Özellikle havai fişek festivali son derece görkemli oluyor. Müzikle aranız iyi ise her sene yapılan ve dünyaca ünlü şarkıcıların katıldığı MTV Festivali'ni de araya sıkıştırmakta fayda var.
Malta hakkında elimizden geldiği kadar çok bilgiyi sizinle paylaşmaya çalıştık. Umarız beğenmişsinizdir.
Bir sonraki seyahatimizde görüşmek üzere.
Kommentare